Robotların Hakikaten Bilince Haiz Olmasını İstiyor muyuz?

Yazar Mark H. Lee’nin Bir Robot Iyi mi Büyür: İnsan Dostu Geliştirme, Toplumsal Suni Zeka adlı kitabı, gelecekteki robotların şuur sahibi mi olmaları gerektiğine yoksa hayvanlar benzer biçimde yalnız sezgilere ve öz farkındalığa mı haiz olmaları gerektiği üstüne düşünüyor.
Popüler kültür, Yıldız Trek’ten 2001’in HAL’ine oradan Columbus Günü’ndeki Skippy the Magnificent karakterine kadar, bir çok durumda beraber çalışmış oldukları insanlardan daha insani özellikler gösteren bir sürü ‘bilgili suni zeka’ ile dolu. Fakat bu bileşik yaşam formlarının temel görevlerini yerine getirebilmeleri için hakikaten bilgili olmaları lüzumlu mi?
Yazar Mark H. Lee, How to Grow a Robot: Developing Human-Friendly, Social AI (Bir Robot Iyi mi Büyür: İnsan Dostu Geliştirme, Toplumsal Suni Zeka) adlı yeni kitabında, bugünkü suni zekanın toplumsal eksikliklerini inceliyor ve derin öğrenme tekniklerini çevreleyen vaatleri ve potansiyel tuzakları araştırıyor. Lee, bugünkü suni zekanın toplumsal eksikliklerini inceliyor ve derin öğrenme tekniklerini çevreleyen vaatleri ve potansiyel tuzakları araştırıyor. Yazar, hem de yarının robotlarının insan olmak için duygulara ve deneyimlere gereksinimleri duymadıklarını korumak için çaba sarfediyor.
Mark H. Lee’nin kitabından dikkat çekici alıntılar
Mark H. Lee, kitabında; “Öz farkındalığı savunuyorum, şuur mevzusunda endişelenmemiz gerektiğine inanmıyorum. Medyada robot bilincine dair bir saplantı var benzer biçimde görünüyor, fakat niçin probleminin en zor, en uç noktasında başlamış olalım? Hayvanlar benzer biçimde sezilere haiz olan, kısaca kendi varlığının bilincinde olan hakikaten garip robotlar inşa ederek fazlaca şey öğrenebiliriz. Hayvanların duyarlılığı geniş bir aralıkta değişmiş olur ve bilincin ikili olması pek ihtimaller içinde görünmemektedir. Bilince ya sahipsindir ya da değilsindir.” ifadelerinde bulunmuş oldu.
En rahat hayvanlardan büyük maymunlara ve insanlara kadar bir farkındalık spektrumu olması fazlaca daha muhtemeldir. Bu evrim teorisiyle uyumludur; görünüşe bakılırsa ani gelişmeler, yeni bir bağlamda tesadüfen istismar edilen kademeli değişime kadar takip edilebilir. Belirttiğim benzer biçimde, birçok hayvanın sezileri ve kendini tanıma biçimi vardır ve bunlar büyüleyici bir potansiyel sunar. Ilkin bilinçsiz garip robotlar inşa etmeye çalışalım ve ne kadar ilerlediğimizi görelim.
Bu görüş için destek, ‘hayvanlarda zihnin evrimsel gelişimi’ üstüne çalışan, biyofilozof Peter GodfreySmith’ten geliyor. Kendisi, öz farkındalığın en eski deniz canlılarında ortaya çıktığını kademeli olarak arttığını savunmaktadır. “Sezgi bilinçten ilkin gelir” diyen GodfreySmith, hayvan olmanın iyi mi bir his bulunduğunu bilmenin şuur gerektirmediğini iddia ediyor. Son cümlede hayvan kelimesini bir robotla değiştirebilmemiz tamamen mantıklı görünüyor. Godfrey-Smith ek olarak, simgesel işlemenin danışma için kafi bir çerçeve olmadığı görüşünü destekleyen “dil karmaşık düşüncenin aracı değildir” fikrini korumak için çaba sarfediyor.
Robotların, doğum- ölüm benzer biçimde kavramları anlamaması bizim yararımıza
Her durumda, insan yaşamındaki doğum, cinsiyet ve ölüm benzer biçimde büyük sorunların, robotlar için bir anlamı olmadığının bilincinde olmak önemlidir. Bu kavramları ‘insanlık hakkında gerçekler’ olarak bilebilirler, sadece biyolojik olmayan makineler için anlam ifade etmeyen geleceklerdir. Bu, gelecekteki robotlar için öngörülerin çoğunda göz ardı edilmiş benzer biçimde görünüyor; canlı olmayan sistemler, yaşam deneyimini takdir edemezler ve simülasyonlar daima ilkel taklitler olarak kalacaklardır. Bu kesinlikle bir dezavantaj değildir: Bir robot, bir insan yaşamını kurtaracaksa tereddüt etmeden kendini yok etmelidir, bundan dolayı ölüm onun için anlam ifade etmeyen bir kavramdır. Hakikaten de, hafıza yongaları enkazdan kurtarılabilir ve yeni bir gövdeye monte edilebilir ve yine çalışacaktır.
Netice olarak, bu tür robotların kendi varoluşları, amaçları yada hedefleri hakkında felsefi bir halde mantık yürütmelerine gerek kalmamıştır. Bu kadar derin insani kaygılar, bir robot için bir balık ya da kedi de olduğu anlamsızdır. İnsan olmak, yaşam sistemlerinin büyük yaşam vakalarını deneyimlemeyi ve anlamayı gerektirir ve bu deneyimler insan olmayanlar vasıtasıyla üretilemez. Eğer bu sav kabul edilirse, gelecekteki robotlar ve onların süper danışma tehditlerine ilişkin endişelerin bir çok gereksiz görünecektir.
Nobel ödüllü Gerald Edelman ve Francis Crick, ödüllerini kazandıktan sonrasında kariyerlerinin yönünü değiştirdiler. Edelman, antikorlar ve bağışıklık sistemi üstüne yapmış olduğu emek verme için ödülü kazanmıştır, Crick ise, DNA molekülünün yapısı üstüne olan çalışmasıyla. Sonrasında ikisi de, ikinci bir kariyer olarak ‘şuur’ üstünde çalışmaya başladılar. Edelman, suni sinir sistemleri için yarışan yeni robotların deneylerini yapmış oldu (Edelman, 1992) ve Crick beyindeki şuur merkezini aradı (Crick, 1994). İkisi de birbirlerinin yaklaşımları üstünde anlaşamadılar; sadece emekleri garip popüler kitapların ortaya çıkmasına sebep oldu ve ‘şuur’ mevzusunun ne kadar büyüleyici bulunduğunu gösterdi. Karşılıklı eleştirilerine karşın, genel hedefleri aynıydı: İkisi de beyindeki dairesel geri bildirim yollarının bir halde bilinci desteklediğini ve beyinde yapısal mekanizmalar aradığını düşünüyorlardı.
Robotlar benzer biçimde duyarlı ajanların bilgili olması gerekmediğini, sadece öz farkındalıkları olması icap ettiğini aslına bakarsan söyledim. Her durumda, ‘kişilik’, ‘öz farkındalık’ ve ‘başkalarının bilincinde olma’ deneyleri ile adım atmak ve sonuçların otonom ajanlar için ne kadar ilerlediğini görmek makul bir başlangıç olacaktır. O vakit şuur gereksinimi ya da görevi, eksikliği sebebiyle değerlendirilebilir. Bu, Edelman ve Crick benzer biçimde direkt beyin bilimine dayanan yapısal bir yaklaşım değil, daha ziyade fonksiyonel bir yaklaşımdır: Kişilik modelleri ne sunabilir? Iyi mi çalışırlar? Öz farkındalık ile ne kazanılır? Sezilere haiz robotların, bilgili robot davranışından eksiği ne olacak?



