Webtekno Ekibinden Her Türde Tam 36 Film Tavsiyesi

Sorumuza cevabınız evet ise, sizler için Webtekno editörlerinin favori filmleri isminde bir içerik hazırladık. Her gün sizlere onlarca haber ulaştıran editörler, en favori filmlerini ve filmleri niçin bu kadar oldukca sevdiklerini kendi ağızlarından söyledi.

Şimdiden söylelelim, Mad Max: Fury Road’dan Ölümlü Dünya’ya kadar listede birbirinden değişik türde filmler, küçük özetleri ile beraber sizleri bekliyor. Keyifli okumalar diliyoruz.

Beyazıt Kartal

Aksiyon: Mad Max: Fury Road

Aksiyon filmi dendiğinde hepimizin aklına patlayan silahlar, bitmek bilmeyen kovalamacalar, tempolu dövüş sahneleri ve süratli araçlar geliyor. Mad Max: Fury Road, aksiyon filmlerindeki tüm bu klişeleri bir araya getirmesinin yanında gerek karakter portföyü, gerek oyunculuk kalitesi gerekse sunmuş olduğu benzersiz ve etkisinde bırakan atmosfer ile değişik kılmayı başarıyor. Kıyamet sonrası dünyayı ele alan bir distopya olan Mad Max: Fury Road, her aksiyon filmi severin muhakkak izlemesi ihtiyaç duyulan bir yapım.

Bilim Kurgu: Edge of Tomorrow

Aksiyon ile bilim kurgu öğelerini bir araya getiren bir yapım olan Edge of Tomorrow, alt metni oldukca değişik olsa da görünüşte dünyayı işgal etmeyi amaçlayan bir uzaylı ordusunu durdurmaya çalışan, aslen “reklamcı” olan çömez bir yüzbaşıyı mevzu alıyor. Benim için Edge of Tomorrow’u iyi ve “keyifli” bir haline getiren farklar, filme adını da veren süre döngüsü konsepti ve ihtimaller içinde bir geleceği anlatıyormuş benzer biçimde görünürken tamamen geçmişten beslenen bir film olması. 2. Dünya Savaşı hakkında ortalamanın birazcık üstünde informasyon sahibi olan kişiler, Edge of Tomorrow’un metaforlarını daha kolay bir halde anlayıp filmden daha da fazla keyif alabilirler.

Dram: Ford V Ferrari

İçinde pek oldukca aksiyon unsurunun da bulunmuş olduğu Ford v Ferrari, her ne kadar iki marka arasındaki rekabete taraflı bir gözle bakıyor olsa da Süratli ve Öfkeli benzer biçimde salt bir aksiyon filmi yerine işe birazcık daha dram ve öykü katılmasını isteyen otomobil tutkunları için izlemesi keyifli bir yapım. Başrolde Christian Bale ve Matt Damon benzer biçimde iki kıymetli oyuncunun yer almış olduğu film, otomobil temalı bir filme gore birazcık ağır aşama kaydediyor olsa da dram ve aksiyon unsurlarını güzel ve dengeli bir halde beyaz perdeye yansıtmayı başarmış.

Eray Kalelioğlu

Dram: Piyanist

2000’li yılların bana gore en iyilerinden bir tanesi olan Piyanist, Wladyslaw Szpilman isminde bir piyanistin yaşamını konu alıyor. Nazi Almanyası’nın Polonya’yı işgali üstüne eziyetin en alasını gören Szpilman, savaşların ne benzer biçimde yaralar açtığını tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Eğer filmi izlerken insanları din ya da kim olduklarına gore değil de yalnızca insan olarak kabul ederseniz, bir süre sonrasında gözyaşlarınızın aktığını görecek, içinizin parçalandığını hissedeceksiniz.

Dram: Sully

Asuman aşkı olan her insanın izlemesi ihtiyaç duyulan Sully, yaşanmış gerçek bir havacılık mucizesine odaklanıyor. Başrolünde Tom Hanks benzer biçimde deneyimli bir oyuncuyu gördüğümüz bu filmimizde, yaşamını havacılığa adamış bir pilotun verdiği eleştiri bir kararla Hudson Nehri’ne iyi mi acil iniş yaptığını görüyoruz. 155 yolcu ile mürettebattan kimsenin kılına zarar gelmezken Chesley “Sully” Sullenberger isminde pilotun hatalı bulunduğunun düşünülmesi, havacılık tutkunlarını o denli oldukca rahatsız ediyor ki; bir süre sonrasında simülasyonunuzu açıp aynı uçuşu, aynı koşullar altında deneyeceğinizden adım kadar inanırım.

Bilim kurgu, aksiyon: Inception

Muhteşem bir hırsız olan Dom Cobb’un haiz olduğu bilinçaltına yetişme ve fikirleri ele geçirme kabiliyeti, onu aranan bir casus haline getirir. Elbet bu tür özelliğe haiz olmanın da bazı bedelleri vardır. Yaşam bu ya; gün gelir ve Cobb, kaybetmiş olduğu her şeyi geri alabileceği bir teklif alır. Teklif, Cobb’un uzmanlık alanı, şu demek oluyor ki fikirlerle ilgilidir. Sadece bu kez istenen şey bir fikrin çalınması değil, fikrin zihne yerleştirilmesidir. Pek oldukca kişinin, hatta başrol Leonardo DiCaprio’nun bile sonunu anlamadığı Inception, izleyince üstüne günlerce düşünebileceğiniz değişik bir yapım.

Yapıt Şahin

Gerilim, kabahat: Primal Fear

Favori filmlerim içinde zirvede Richard Gere ve Edward Norton’un oynadığı, Türkiye’de İlk Korku adıyla da malum gerilim-suç temalı Primal Fear yer ediniyor. Bilhassa Norton’un oyunculuğuyla fantastik bir performans sergilediği filmin finaliyle izleyenlere ‘vay dost’ dedirteceğine adım kadar inanırım.

Kabahat, dram: American History X

Evet, favori filmlerimden bir tanesinde gene başrolde Edward Norton oynuyor. Bu filmi o denli oldukca izledim ki, her defasında bir öncesinde izlediğimden değişik detaylarla karşılaşıyorum. Yalnızca bu bile American History X’in (Geçmişin Gölgesinde olarak da bilinir) yerinin bende ayrı olmasını sağlar. Birazcık kabahat, birazcık dram tadında olan bu film de tıpkı Primal Fear’da olduğu benzer biçimde etkisinde bırakan bir finale haiz.

Kabahat, gerilim: Funny Games

Ilk olarak bu filmin iki versiyonunun bulunduğunu söylemeliyim. Aynı yönetmenin hem 1997’de hem de 2007’de aynı isimle çekmiş olduğu iki filmden ilkini izlemenizi tavsiye ediyorum (oldukca sararsa -ki bu seçimi seviyorsanız saracağından eminim- 2007’deki İngilizce versiyonunu da seyredebilirsiniz. 1997 yapımının dili Almanca). Film türleri içinde ‘sinirleri zıplatan’ benzer biçimde bir kategori olsaydı, bu filmi kesinlikle zirveye yerleştirirdim. Sinirleriniz çelikten değilse eğer, filmin başlangıcından itibaren bitişine kadar bu anlamda epeyce zorlanacağınızı söyleyebilirim.

Çağla Tanrıverdi

Dram: Devil’s Advocate (Şeytanın Avukatı)

Ilk olarak iflah olmaz bir Al Pacino bağımlısı olduğumu söylemem gerekiyor. Oyunculuğundan ses tonuna kadar bayıldığım cağnım Pacino’nun hangi filmini seçsem diye oldukca düşündüm, Keanu Reeves’in de görkemli oyunculuğunu sergilediği Şeytanın Avukatı’nı tercih ettim. İnsanoğlunun en zayıf noktasını, şu demek oluyor ki kibiri muhteşem bir üslupla sergilyen bu filmimizde, kendisini humanist olarak tanıtan bir şeytanın insanların zayıf noktalarından faydalanmalarını izleyeceksiniz.

Güldürü: Ölümlü Dünya

Aslen oldukca fazla güldürü filmi izlemişliğim yok sadece son dönemde üst üste seyrettiğim Ölümlü Dünya yardımıyla gözlerimden yaş gelene kadar güldüğümü hatırlıyorum. Sözde köklü bir teşkilat olarak tetikçilik meydana getiren bir ailenin yaşamış olduğu trajikomik vakalara ve bilhassa Mermer Merve sahnesine bayılacağınıza inanırım.

Aksiyon: Dark Knight (Kara Şövalye)

Asla ölmesini istemeyeceğiniz ünlüler içinde kim yer ediniyor diye sorsanız, asla düşünmeden Christopher Nolan derim. En sevdiğim yönetmen, en sevdiğim Batman ve Joker’i bir araya getirmeyi başarmış ve bir tek oyunculuklar değil, senaryo da yağ benzer biçimde akıp gidiyor. Bu filme o denli takıntılıydım ki asla üşenmeden replikleri ezberlemeye çalışırdım. Joker’in kalem sahnesi de hala ezberimde kalan muhteşem sahnelerden birisi.

Emre Ömer Zehir

Güldürü: Lock, Stock & Two Smoking Barrels

Guy Ritchie’nin Snatch ile büyük benzerlik gösteren, esasen aşağı yukarı aynı oyuncu ekibiyle çekmiş olduğu filmi. Türkçe’ye Akıldan Kalbe Alevden Dumana adıyla çevrilmiş olsa da esasen oldukca fazla beyaz perdede gösterilmiş bir yapım değil. Filmin her şeyi buram buram İngiliz mizahı ve Guy Ritchie kokuyor. Ek olarak yönetmenin havada bıraktığı “Tutarsa devamını çekeriz” finallerini de ilk gördüğümüz yapımlardan biri bu.

Bilim kurgu: The Man From Earth

“Bir odada oturup konuşarak niçin ödüllü bir bilimkurgu çekmiyoruz ki” demiş, demekle kalmayıp filmi de çekmişler. Alüminyum folyodan giysilerle insanları sarmadığımız, her tarafın hologram ya da lazer olmadığı, sakin ve keyifli bir bilim kurgu. Gerçek bir zihin jimnastiği.

Ümit Yakar

Fantastik: Mr. Nobody

Mr. Nobody, türü fantastik olarak belirlenmiş olsa bile kuvvetli bilim kurgu öğelerine haiz bir film. ‘Bir film izledim, hayatım değişti.’ diyebileceğimiz nadir yapımlardan biri. Hayatınızın değişik dönemlerinde, ne süre izlerseniz değişik bir anlam yakalayabilirsiniz. Her yıl bu filmi bir kere seyretmek, her senenin değişik geçmesini sağlayacak düşüncelerle zihninizi dolduracaktır.

Korku: Insidious

Insidious, devam filmlerinde etkileyiciliğini yitirmiş olsa da 2010 yılındaki ilk filmi ile gerçek anlamda korkunun ne işe yaradığını gösteriyor. Tek başınıza izlerseniz uzun bir süre tedirgin gezebilir ve uykularınızda filmin öyküsünü yine yaşayabilirsiniz. Insidious, korkunun ne işe yaradığını tekrardan tanımlayan bir yapım.

Güldürü: G.O.R.A.

G.O.R.A. yalnızca Cem Yılmaz imzalı başarıya ulaşmış bir güldürü – bilim kurgu filmi olmakla kalmıyor, hem de hem Türk sinemasının tekrardan şahlanmasını sağlıyor hem de beyaz perde yaşamına hemen sonra görkemli filmlerini izleyeceğimiz Cem Yılmaz’ı kazandırıyor. G.O.R.A. gösterime girdikten sonrasında Türk sineması tekrar eskisi benzer biçimde olmadı ve değişik türlere imza atacak emsalsiz adların yangına dönüştüreceği bir kıvılcım ateşlendi.

Şahin Kılınç

Gerilim, gizem: Eyes Wide Shut (Gözleri Tamamen Kapalı)

Halk içinde efsaneye dönüşen komplo teorilerinin en popüler kaynaklarından birisi bu film. Filmimizde bilinçaltına verilen kasıtlı mesajlar, kullanılan çekim teknikleri üstüne nice kitaplar yazılmış, dersler anlatılmıştır. Yönetmeni Stanley Kubrick’in son filmi özelliği olması, hatta kendisinin bu gösterime girdikten 3 gün sonraki şüpheli ölümü akıllarda hep bir sual işareti bırakır. Sanki film bitse de anlatılanların geçerli olduğu hissini uyandırır.

Fantastik, korku, bağımsız: The Light House (Deniz Feneri)

Eğer bağımsız beyazperdeye ilginiz yoksa bu film size başlangıçta birazcık garip gelebilir. Sadece iyi bir sinemaseverseniz pişman olacağınızı söyleyemem. Biri tecrübeli ve yaşlı, diğeri de genç iki deniz feneri çalışanı; okyanusun göbeğindeki bir fenere göreve gelirler. Hem denizdeki gerçek fırtınaları hem de bu iki insanın içinde kopan fırtınaları izleriz. Eğer gördüğünüz şeyin altında yatan metinleri okumayı ve üstüne düşünmeyi seviyorsanız film üzerinizde ciddi bir tesir bırakır.

Gürhan Kulaklı

Dram: My Sister’s Keeper (Kız Kardeşimin Hikayesi)

Pek oldukca kişinin oldukca tanımadığı bir film olan Kız Kardeşimin Hikayesi, dram yönü oldukca ağır olan filmler içinde yer ediniyor. Kanser hastası bir ablanız bulunduğunu düşünün, aileniz elindeki tüm imkanları çocuklarını hayatta tutmak için kullanmış, hatta siz de ablanızın hayatta kalması için dünyaya gelmişsiniz. Cameron Diaz’ın anne rolünü canlandıran yer almış olduğu ve toplumsal medyada pek oldukca repliği bulunan film, duygusal yönü ağır filmler arayan kişilere önerdiğim filmler içinde yer ediniyor.

Animasyon, serüven: Wall-e

Bir animasyon filmi, genel olarak baktığımızda öykü olarak çok da fazla detaylı olmayan, rahat fakat keyifli bir anlatımla gelir. Wall-E ise Dünya’nın bugünkü sorunlarının gelecekte iyi mi olacağını bir robotun bakış açısından özetleyen oldukca hoş bir animasyon filmi. İlk çıkmış olduğu dönemlerde de sayısız ödül almayı başaran film, izlediğim en iyi animasyon filmi olması haricinde dram yönüyle de beni fazlasıyla etkilemiştir.

Serüven, dram: Into the Wild (Özgürlük Yolu)

“Yüzümde bir gülümsemeyle kollarınıza koşuyor olsaydım, o süre siz de benim şu anda gördüklerimi görür müydünüz?” Bir film düşünün, sayısız insanoğlunun yaşam felsefesini değiştirsin. Özgürlük Yolu, gerek felsefesi gerekse de bizlere gösterdiği görkemli tabiat manzaralarıyla her şeyi ardımızda bırakıp doğaya gidip orada yaşama isteği uyandırıyor. Filmin final sahnesi de bende oldukca derin bir iz bırakmıştır.

Güldürü: Cebimdeki Yabancı

Aslından daha kaliteli bir uyarlama. Senelerdir birbirlerine yoldaş olmuş bir grup insanoğlunun buluşmuş olduğu bir akşam yemeğinde, samimi bir dost ortamındayız. Söyleşi olsun diye başlamış olan bir oyun, her insanın telefonunda saklı sırları tek tek açığa çıkarmaya adım atar. Nükteli bir halde, en yakınımızdaki insanlardan bile bir çok şeyi sakladığımız gerçeği ile yüzleşiriz.

Nagehan Çavuş

Gerilim, gizem: Lost Highway (Yitik Otoban)

Filmlerinde gerçekle rüyayı iç içe geçirmeyi oldukca seven ve her seferinde mükemmel bir gerçeküstü öykü anlatmayı başaran yönetmen David Lynch’in en başarıya ulaşmış filmlerinden biri Lost Highway. Gerçek olamayacak kadar ‘acayip’ karakterlerinden renklerine, müzik kullanımından karanlık atmosferine her bir detayıyla son sahnesine kadar gerilimi diri tutmayı başaran filmin mevzusu öylesine beyin yakıcı ki, kısa bir özet sunmak mümkün değil. Bu sebeple eğer karanlık hikayelere ve bittiğinde uzun uzun düşünüp şok içinde uzaklara dalmanıza sebep olan filmlere ilginiz var ise, ne olursa olsun izlemenizi tavsiye ederim.

Fantastik, dram: Enter the Void (Boşluk)

Öyküsünü reenkarnasyon temeline dayandıran ve izlemesi de sindirmesi de oldukça zorluk derecesi yüksek Enter the Void, etkisinden uzun süre çıkamadığım bir filmdi. Talihsiz bir halde yaşamını kaybeden bir karakterin, öldükten sonrasında ‘ruh’ olarak ölümünden sonraki sürece tanık olacağı uzun bir yolculuğa çıkması üstüne başlamış olan öykü, neon ışıklar altında benzersiz bir kamera kullanımı ile uzun ve kusursuz bir deneyime dönüşüyor.

Korku: The Others (Ötekiler)

Korku sinemasının klasiklerinden kabul edilen The Others, onlarca defa izlense de her seferinde aynı etkiyi yaratan müthiş sonuyla korku sinemasının aslına bakarsak ne kadar derinlikli ve etkisinde bırakan olabileceğinin kanıtı. Tek başına kendisi bile ürkütücü olan bir evde güneş ışığına alerjisi olan evlatları ile beraber karanlıklar içinde yaşayan bir kadının öyküsünü özetleyen yapımda devreye davetsiz misafirler giriyor ve vakalar çığrından çıkıyor. Korku sinemasını sevenlerin ya da sevmeyip de bir talih vermek isteyenlerin ne olursa olsun göz atması ihtiyaç duyulan bir yapım, The Others.

Uğurcan Dere

Harp: T-34 (2018)

Bir Rus cenk filmi olan T-34, her cenk filmimizde olduğu benzer biçimde birazcık milliyetçilik barındırmasının haricinde inanılmaz hoşuma giden görsel efektlere haiz. Eğer Sniper Elite serisini oynayanlarınız ve mermi animasyonlarını sevenleriniz var ise, T-34’e kesinlikle bir talih vermelisiniz. Naziler tarafınca tutsak alınan bir Rus tank komutanının hikâyesini seyrettiğimiz bu filmdeki cenk sahneleri insanı büyüleyen cinsten. Elbet bu kadar fazla görsel efektin kullanılmış olması sebebiyle filmimizde kimi zaman sırıtan görüntüler görebiliyoruz. Sadece gerek cenk sahneleri gerek verdiği aksiyon duygusuyla T-34, benim fazlasıyla beğendiğim bir cenk filmi oldu.

Güldürü: The Nice Guys (İyi Adamlar)

Başrollerini Ryan Gosling ve Russell Crowe’un paylaşmış olduğu bu güldürü/aksiyon filmi, her seferinde olmasa da bazı sahnelerinde kahkahalara boğmuştu. 1970’lerin Los Angeles’ında geçen The Nice Guys, iki garip dedektifin esrarengiz bir vakayı çözme hikâyesini bizlere sunuyor. Yitik bir kız ve ölü bir porno yıldızının arkasındaki vakası çözmeye çalışan kahramanlarımız, bazen gevezelikleri ve tuhaflıklarıyla tam anlamıyla insanı yaran sahnelere mevzu oluyorlar.

Aksiyon: John Wick serisi

Aslolan adı Jardani Jovonovich olan sadece kendini John (Johnathan) Wick olarak tanıtan, gene de insanlara sorulduğunda Baba Yaga ya da The Boogeyman olarak malum karakterimiz emekli bir suikastçıdır. Eşi sebebiyle emekli olan, hemen sonra eşini kaybetmesiyle tüm sevgisini ondan kalan köpeğine yükleyen John Wick’in köpeğinin bir Rus mafya prensi tarafınca öldürülmesi, Baba Yaga’nın tekrardan işe dönerek yargı dağıtmasına sebep oluyor. Aksiyon anlamında inanılmaz hoş görünen sahnelere haiz olan John Wick serisi, insanın bir türlü ölmüyor oluşu sebebiyle size Polat Alemdar’ı anımsatabilir. En azından John Wick’in mermileri bir yerde bitiyor, değil mi?

Koray Kutun

Fantastik: Lord of the Rings (Yüzüklerin Efendisi)

Öyleki hepimiz elini kolunu sallayarak Mordor’a giremez. Peter Jackson’ın yönettiği; Orlando Bloom, Elijah Wood, Liv Tyler ve yaşamayı sevmeyen Sean Bean abimiz benzer biçimde meşhur adların oynadığı Orta Dünya filmidir. Filmin mevzusu da zamanında güç yüzükleri yapmışlar, onu da bir tek yargı dağında şu demek oluyor ki imalathanesinde yok edebiliyorlar. Eğer bu yüzük yok edilmezse “insanlığın” sonu gelecek. Sözde fena olarak vasıflandırılan, güzellikleri yüzlerine yansımış Ork’ları da ötekileştiren taraflı bir yapım bulunduğunu söyleyebilirim. İzlemeyenlere de şiddetle tavsiye ederim.

Bilim kurgu, gerilim: The Butterfly Effect (Kelebek Tesiri)

Başrollerini Ashton Kutcher, Amy Smart ve Eric Stoltz’un paylaşmış olduğu geçmişe seyahat yaparak ufacık değişikliklerin bile hayatları iyi mi değiştirebildiğini gösteren birazcık da kafa yakan bir keyifli bir film. İzlemeye başladıktan kısa bir süre sonrasında tamamen sizi ekran başına kitliyor. Ben de ilk çıkmış olduğu zamanlarda izlemiştim (2004) fakat hâlâ aklımda kalan ve güzel düşünülmüş bir film bulunduğunu söyleyebilirim.

Harp, serüven: Kingdom of Heaven (Cennetin Krallığı)

2005 senesinde Ridley Scott’ın çekmiş olduğu, Eva Green ve Orlando Bloom’un oynadığı Haçlı Seferleri üstüne bir filmdir. Minik bir köyde demircilik meydana getiren karakterimiz, eşinin cinayetinin peşine düşer. Köyden geçen bir Mabet Savaşçı ile Kudüs’e doğru seyahat yapar ve zamanı vakalar gelişmeye adım atar.

Can Yürekli

Dram: Forrest Gump

Tom Hanks’in başrolde olduğu Forrest Gump dünyada birçok markanın sponsor olduğu hem de 1996 senesinde Bubba Gump Shrimp Co.’nun ortaya çıkmasına niçin olmuş efsaneleşmiş bir filmdir. Öğrenme güçlüğü geçen Forrest’ın “şansının yaver gitmesi” ve hepimiz tarafınca dışlanmasını özetleyen öykü dünyada kült filmler içinde yer almıştır. Hem de “Run Forrest Run” benzer biçimde bir mottonun da ortaya çıkmasına niçin olmuştur. Çocukluğundan itibaren zihinsel sorunları olan bir çocuk iyi mi multi-milyarder olur bu filmimizde oldukca net şekilde görmüş olacaksınız.

Korku: The Conjuring

Korku filmleri seven biri için “gelmiş geçmiş en iyi korku yapımlarından biri” The Conjuring olabilir. Gerçek olaylardan yansıtılan filmimizde Ed ve Lorraine Warren çiftinin bir evde şeytan çıkarma ayini yapmalarını konu alıyor. Bu filmimizde en mühim unsur dünyada paranormal olayların bilimsel niteliği olan olarak araştırılması ilk kez Ed ve Lorraine Warren yardımıyla gerçekleşti. Resmi olarak mesleği “hayalet avcısı” olan Ed Warren hem de üniversitelerde ders verip “demonoloji” mevzusunda araştırma yapmış oldu. Bu yüzden The Conjuring bilhassa korku ve okült kültürü severler için çok büyük bir edinim oluşturuyor.

Bilim kurgu: Yıldız Wars Serisi

Bu seri de en oldukca şu filmi seviyorum diyecek olursam hakkaten kendime büyük haksızlık ederim. Yıldız Wars serisi, Clone Wars, Mandalorian, Rebels hepsi birbirinden güzel filmler. 2021 senesinde hala tek bir Yıldız Wars filmi izlemeyen var ise şu demek oluyor ki “ağzına kürekle vurun” onun. Dünyanın en başarıya ulaşmış uzay filmi serisi olan Yıldız Wars’un konusunu anlatmaya sayfalar yetmez sadece bir evrenin bu kadar güzel ve detaylı kurgulanması hakkaten mükemmel. Yıldız Wars’ı bir tek Sith’ler ve Jedi’lar olarak düşünmemenizi tavsiye ederim. Bu filme bilhassa dünya dışı yaşama inanıyorsanız şöyleki bakabilirsiniz; “Evren ne kadar geniş ki bir yanda devasa imparatorluk savaşları yaşanırken, Endor’da yaşayan 60 santimetre’lik azca gelişmiş varlıkların mevzudan ne kadar uzak bulunduğunu” görebilirsiniz. Kim bilir biz dünyalılar içinde durum böyledir?