Fanatik Kalacağınız Mühendislik Vakası: Aerodinamik

Otomobillerde yakıt verimi ve sürüş konforunu en oldukça etkileyen hususların başlangıcında aerodinamik geliyor. Peki bu tabir nereden çıktı? Kim hesabını yapmış oldu? İşte aerodinamik meselesinin zamanı…
Otomobiller, bugün hızla gelişen teknolojinin harikaları konumundalar. Gelişmiş mühendislik hesaplarına olanak tanıyan sistemler, en ideal otomobilin iyi mi olması gerektiğine ilişkin mühim veriler sağlıyor. Markalar da meydana getirilen hesaplar doğrultusunda hareket edip, hem şık hem de oldukça verimli otomobiller üretebiliyorlar.
Bir otomobili verimli kılan şeylerin başlangıcında, tahmin edebileceğiniz suretiyle aerodinamik geliyor. Otomobiller için tehlikeli sonuç ehemmiyet arz eden aerodinamiğin bozuk olması, sürüş konforundan yakıta kadar derhal her hususu direkt etkiliyor. Gelin, şu aerodinamik meselesini masaya yatıralım.
Aerodinamik, her insanın anlayacağı dilden şu şekilde açıklanabilir: Hava akımının bir şeyin üstüne minimum kuvveti uygulayarak geçmesi.
Bir nesnenin aerodinamiği ne kadar iyiyse hava akımının yol açmış olduğu verimsizlik o denli düşük olur. Havanın, hareket eden her şeyi etkilediği aslına bakarsan biliniyordu. Otomotiv sektörü üstüne çalışan mühendisler de bunun farkındalardı. Bilhassa de hız tutkusu, mühendislerin aerodinamik hesaplarına daha çok yönelmesine yol açtı.
1899 yılına geldiğimizde La Jamais Contente adlı bir otomobil tasarlandı. Bu otomobil, tasarımı açısından “çirkin”di. Sadece benzersiz bir özelliği vardı. La Jamais Contente, 100 km/sa hız sınırını aşmayı başaran ilk otomobildi. Bu hususi durumunu de aerodinamik hesaplara borçluydu.
La Jamais Contente
La Jamais Contente, otomotiv sektörü için bir devrim niteliğindeydi. Bu aracı duyan tüm mühendisler, daha süratli otomobiller yapmak için harekete geçtiler. 1906 senesinde üretilen Stanley Steamer Rocket adlı otomobil, 200 km/sa hızı geçen ilk otomobildi.

Stanley Steamer Rocket
La Jamais Contente ile Stanley Steamer Rocket, hususi arabalardı. Bireysel tüketicilere yönelik ilk emek verme ise Castagna adlı bir otobüs üreticisi tarafınca yapılmış oldu. Alfa Romeo altyapısını kullanan 1914 model otomobil, aerodinamik olmasına karşın yavaş kalmıştı. Zira genel olarak ağır bir kaportaya sahipti. Bu kez de olmamıştı…

Castagna Aerodinamica
1921’de üretilen Tropfenwagen adlı otomobil ise hakikaten aerodinamikti. 0.28 sürtünme katsayısına haiz olan Tropfenwagen, Volkswagen Passat’ın 1988 yılına kadar sunamadığı sürtünme katsayısını sunuyordu. Sadece bu arabanın da ömrü uzun olmadı. Direksiyon ve motordaki teknik sıkıntılar, bugün bile iyi kabul edilen sürtünme sayısına haiz arabanın üretiminin durmasına yol açtı.

Sektör, aerodinamik sorununa çözüm arayışındayken devreye bu kez de Paul Jaray adlı bir Macar girdi.

Aslına bakarsak havacılıkla uğraşan ve zeplinler tasarlayan Jaray, 1922’de hususi bir formül geliştirdi ve aerodinamiği sağlamak için lüzumlu olan ideal olan tasarımı bulmayı başardı. Bu tasarım, üstteki şeklinde görünüyordu.
Jaray’ın ideal aerodinamik tasarımı, yukarıda görebileceğiniz suretiyle acayip oranlara sahipti. Evet, bu tasarıma haiz araçlar aerodinamikleri açısından iyiydi sadece güzel görünmüyorlardı. Başta Mercedes-Benz, Maybach ve Opel olmak suretiyle pek oldukça marka, Jaray tasarımını güncellemeyi başardı ve daha şık görünen otomobiller ortaya çıktı.

Mercedes’in Jaray tasarımını benimsediği bir model
Seneler geçip giderken birbirlerine benzer tasarımlara haiz pek oldukça otomobil üretildi. 1934 senesinde ise devrim durumunda bir gelişme yaşandı. Çekyalı otomobil üreticisi Tatra, T77 olarak isimlendirdiği otomobilinde 0.21 sürtünme katsayısını görmeyi başardı. Bu oldukça önemliydi. Zira aerodinamiğin gündemden düşmediği o dönemlerde, tekrar hiçkimse o denli düşük sürtünme katsayısına haiz olan bir otomobil üretememişti. Ta ki 1939 yılına kadar.

Tatra T77
Tatra, aerodinamiği bir pazarlama aracı olarak da kullandı. Aşağıdaki fotoğraf, bunun en güzel örneğiydi. Aerodinamiği fena olan arabaların hava tarafınca iyi mi zorla izin verilmediği, etkisinde bırakan bir halde resmedilmişti:

1939 senesinde Schlörwagen adlı bir prototip otomobil geliştirildi.

Schlörwagen
Bu otomobil, aerodinamiğin geldiği son noktayı gözler önüne sermek için yapılmıştı. 0.15 sürtünme katsayısına haiz olan otomobil, 1985 yılına kadar tarihin en aerodinamik otomobili olarak kaldı. O yıl üretilen Ford Probe V ise 0.13 sürtünme katsayısı ile Schlörwagen’in rekorunu kırmıştı. Sadece her iki model de konsept olarak kaldı. Hiçbir vakit seri üretime geçmedi.
0.13 sürtünme katsayısına haiz Ford Probe V ise şu şekilde görünüyordu:
General Motors’un 1995 senesinde piyasaya sürdüğü EV-1 adlı seri üretim otomobil, 0.19 sürtünme katsayısı ile tüketiciyi mest etmişti. Bu vasıta da periyodu için benzersizdi. Üstelik elektrikliydi de. Sadece o dönem “petrolün sonunu getirecek” denilen EV-1, ne yazık ki 800 tane üretildikten sonrasında yok edildi.

2000’li yıllardan sonrasında ise firmalar birbirlerinin izinden giderek, aerodinamikten ziyade öteki özellikleri ön plana çıkartmaya başladılar. Sürtünme katsayısı ise genel olarak 0.21 ila 0.30 içinde değişti. Mercedes-Benz ise EQS adlı elektrikli otomobilinde 0.200 sürtünme katsayısını görmeyi başardı. Bu sayı, Tesla Model S tarafınca 0.208’lik sürtünme katsayısı ile kovalanıyor.

Mercedes-Benz EQS



