House of the Dragon Dizisinde Bizi Neler Bekliyor?

George R. R. Martin’in Buz ve Ateşin Şarkısı adlı serisiyle ortaya çıkan fantastik evreni, Game of Thrones dizisiyle beraber milyonlarca insana ulaşmayı başarmıştı. O serinin başarısından sonrasında HBO, aynı evrende geçen değişik hikayeler için kolları sıvamıştı.

Buz ve Ateşin Şarkısı evreninde geçen spin-off dizilerden gösterime ilk gireni House of the Dragon oldu. Ejderhalarıyla meşhur olan Targaryen Hanedanı’nın, Iron Throne’u denetim etmiş olduğu bu dizi, ana seriden ortalama 200 yıl öncesinde geçiyor. Dizinin ana teması ise Targaryen Hanesi içindeki güç savaşları olacak şeklinde duruyor.

NOT: Yazının buradan sonrası spoiler içermektedir. Dizinin ilk bölümünü izlemediyseniz burada yazanlar dizinin sürprizini kaçırabilir.

Targaryen Hanedanı niçin bu kadar kuvvetli?

Targaryen Hanedanı’nın gücünün aslına bakarsak birden fazla deposu olsa da en temel sebebi doğal ki ejderhalar. Westeros, fantastik bir evren olmasına karşın türün içinde “low-fantasy” denen türde bir yer. Kısaca ejderhalar, bazı büyücüler ya da esrarengiz yaratıklar, yaşayan ölüler vs görmüş olsak da hem acayip yaratıklar hem de büyü oldukça ender.

Hani oyunların dilinden konuşmak gerekirse ortamda iki tane level 1 cleric olsa, mevcud sıkıntıların %98’i falan esasen çözülecek, fakat yok. Bu ortamda, hepimiz kılıç kalkanla savaşırken ateş saçan, neredeyse yok edilemez dev kanatlı kertenkeleleriniz var ise fazlaca belirgin bir avantajınız oluyor.

House of the Dragon, Game of Thrones’un tahtını alabilecek bir takım mi?

Bu ne açıdan baktığınıza göre değişiklik gösterir. Ilk olarak dizi, uyarlandığı kitaplardan birazcık daha değişik bir halde aşama kaydediyor. (Dizi vardığında okurların merak etmiş olduğu soruları cevaplarım diye oturup o denli kitap okumuştum oysa.) Diziden beklentiniz beklenmedik dönüşler, beklenmedik anlarda karakterlerin ölmesi, bol miktarda aksiyon, entrika ve gizem ise büyük oranda beklediğinizi alacağınız bir yapımla karşı karşıyayız.

İstediğiniz Game of Thrones şeklinde uzun sezonlar boyu devam eden, 527 tane değişik karakter tanıdığınız bir yapımsa o iş birazcık zor, zira hem öykü o denli geniş değil hem de HBO’nun durumu o denli büyük bir dünya inşasına izin vermiyor.

O süre gelelim bir sonraki aşamaya: Dünya gerçek şeklinde mi?

Günümüzde yeşil perde ve CGI kullanımı fazlaca popüler hale gelmiş durumda. Artık dönem filmi çekerken bile mesela 1930’lar Chicago seti yapmıyorlar, görsel efekt kullanıyorlar. İyi CGI kendisini asla belli etmezken fena CGI, ateş koyulmamış cehennem sahnelerinden bile beter göze batabiliyor.

Haliyle House of the Dragon için de CGI fazlaca mühim. Her neyse ki birkaç sahne haricinde CGI pek göze batmıyor. Kostümler mevzusunda ise ekibe diyecek pek bir şey yok. Netflix’in The Witcher’da çöp torbası giydirdiği askerlerden sonrasında gözlerimiz adeta bayram ediyor. Genel olarak gördüğümüz şeyler, Westeros’un gerçek olduğuna inanabilmemizi sağlıyor.

Peki dizi, gözlerimize hitap etmiş olduğu kadar aklımıza da hitap ediyor mu?

Bunu söylemek için hemen hemen erken olsa da, dizinin ana konusunu oluşturacak olan taht kavgalarının temelleri atılmış durumda. Ek olarak en azından serinin başlangıcında mühim rol oynaması beklenen pek fazlaca karakteri de bu yapımla tanıdık. Tanımadıklarımızdan da en azından bahsedilmiş oldu.

Dizimiz, Daenerys Targaryen’in doğumundan 172 yıl öncesinde başlıyor. Burada Iron Throne’un emsalsiz hakimi olan Targaryenler, Game of Thrones’a geldiğimizde neredeyse yok olmanın eşiğine gelmiş durumdaydı. Ortamda da ejderha falan yoktu, yumurtalar vardı. Aradaki bu büyük düşülün temellerini burada göreceğiz.

Peki bu ne demek? Bazı hanedanlar yok olacak, bazıları ise asil haneler arasına yükselecek demek. Şimdiye kadar değişik hanedanlardan fazlaca azca karakter gördük. Daha da önemlisi, Game of Thrones’ta adı geçmeyen fazlaca fazla hane de gördük. Bu da ileride yaşanacak kıyımların adeta bir habercisi olarak karşımıza çıkıyor.

Ejderhaların dansına hazır olun!

Targaryen Hanedanı içindeki tahta çıkma mücadelesi, bir çeşit iç muharebeye dönüşecek. Ejderhaların Dansı adında olan bu muharebeye giden süreci ikimiz de dizi yardımıyla ilk elden seyretme şansını bulacağız. Şu ana kadar dizide 10 ejderha olduğundan bahsedildi. Bu ejderhaların bir kısmı normal olarak ki serinin sonunu göremeyecek.

Bu gerilimi vermek için ilk bölümde Ser Otto Hightower (Rhys Ifans) ve Daemon Targaryen (Matt Smith) performanslarıyla kısmı taşıyor diyebiliriz. Milly Alcock tarafınca canlandırılan Prenses Rhaenyra Targaryen ise bir nebze sönük ve donuk gözüküyor. Ha haftaya esasen karakterin daha yaşlı versiyonunu göreceğiz, o görevi başka bir oyuncu (Emma D’arcy) oynayacak.

Bir de Iron Throne var doğal…

Uğruna nice yiğitlerin ziyan olup yittiği Iron Throne, kısaca Demir Taht. Taht’ın dizide Kral 1. Viserys’i onlarca defa kestiğini görüyoruz. Kitaplarda Demir Taht esasen her oturanı birazcık keser, tahta geçen rahat edemesin diye bu şekilde bir sistem var. Açık ki Tetanoz diye bir hastalık ise Westeros’ta yok, olsaydı ortada yönetecek kimse kalmazdı.

İlk kısmı izlerken benim sesli tepki verdiğim tek yer, tahtı ilk gördüğümüz sahne oldu. İstemsizce “O ne şekil Iron Throne?” dedim. Zira taht hakkaten aşırı büyük. Hani öyleki bu şekilde bir büyüklük değil. Hani şöyleki diyeyim, bu taht vali koltuğu ise GoT serisinde gördüğümüz esnaf taburesiydi, öyleki bir fark var. Artık savaşmaya kılıç bulamadıkça tahttan mı söktüler, ne yaptılarsa arada…

Yapımcıları ve senaristleri içinde George R. R. Martin‘in de yer almış olduğu House of the Dragon, açıklayacağı pek fazlaca gizeme ve izleyenleri şaşırtacak pek fazlaca sürprize hamile bir yapım. İlk sezonu 10 bölüm sürecek olan House of the Dragon HBO Max’ta yayınlanıyor. Platformda dizinin Türkçe alt yazı seçeneğine haiz olması, platformun yakında ülkemize de geleceğine dair umutlarımızı yeşertiyor.