İlham Perilerinin Yerini Bugün Suni Zekâlar mı Alıyor?

Geri dönüşü olmayan bir yola girdik, suni zekâları hayatımızın her yerinde kullanıyoruz. Senaryo, roman, müzik, fotoğraf benzer biçimde emeklerimizde suni zekâdan faydalanmamız doğru mu? Suni zekâ yazar, ressam ya da müzisyenlerin yerini alabilir mi?
Tıp, eğitim, sanat, teknoloji vb. sayabileceğimiz pek oldukça alanda artık suni zekânın işimizi kolaylaştırdığına tanık oluyoruz. Bankacılık işlemlerimizden, hayal ettiklerimizi kelimelere ve görsellere dökmeye kadar uzanan geniş bir çerçevede suni zekâ, bizimle kontakt kurarak “insan benzer biçimde” davranıyor.
Fakat mevzu binlerce senedir ürettiğimiz sanata vardığında ise hem kurtarıcı hem de yok edici bir unsur olabilir.
Birikimlerimizle beslenen “suni beyinler”; bildiğimiz her şeyi özümsüyor, asla unutmuyor ve yorulmuyor.
Bir kitap, bir dizinin senaristliği, yeni bir sergi hazırlığı ve daha niceleri… Dinlenirken, yiyecek yerken ve uyurken harcadığımız zamanda, suni zekâ bizim çoktan unuttuğumuz bilgilerimizi de kullanarak “bizlere benzeyen” emek harcamalar çıkarabiliyor.
Bugün, yaşanmış olan gelişmelerle bazı mesleklerin iş yükleri suni zekâyla hafiflemeye başladı. İşin azalması da ülkelerin emek harcama saatlerini azaltmasına kadar tesir yarattı. Endüstri Devrimi’nde olduğu benzer biçimde suni zekâyla meslekler ortadan kalkabilir ve yeni meslekler doğabilir hâle geldi.
Yeni çağa genel bir bakış atalım.
Pek oldukça yeni alternatif ve riskin bizi beklediği yarına hazır olmak için karşı karşıya olduğumuz gelişmede, farkındalığımızı arttırmamız gerekiyor. Neredeyse yaşamla ilgili her alanda işimizi kolaylaştıran suni zekâlar üretiliyor ve her biri için pozitif yorumların haricinde negatif görüşler de doğuyor.
Bilgimiz olmadan yada izinler dahilinde, hakkımızda bilgilerin toplanması ve işlenmesi; şuur kazandırılmaya çalışılan bir bilgisayarda yada güvenilir olmayan ellerde tehlikeli bir silaha dönüşebilir olarak görülüyor.
Etrafımızın suni zekâ araçlarıyla sarılmış olduğu bu zamanlarda, işlerimizin kolaylaşmasının haricinde bizi neler bekliyor?
Felâket tellallığı yapabilir ve suni zekânın bigün bizlerden öğreneceği hiçbir şey kalmadığında, bizi istemeyeceğini düşünebiliriz. “Fişi çekmeden” ilkin birazcık daha düşünelim; evet, bizim benzer biçimde düşünmeye başlıyorlar fakat nereye kadar?
Fişinin çekilebilirliği ve öğrettiklerimizin sınırı olan olması bizi birazcık sakinleştirebilir. Bugün gelişmiş görünen “suni beyinler” yalnızca insandan öğrenmiş olmasıyla birlikte ileri gidiyor ve duygularımızdan yoksun.
Ufak bir çocukken hayal gücümüzle ortaya çıkardığımız fikirleri hayal edelim.
Uçsuz bucaksız ve devamlı yenilenen diyarlar. Bugün o diyarları, minik anahtar kelimelerle görüntüye yada sözcüklere dökebilmeyi hangimiz istemeyiz?
Hayal ettiğini hayata geçirmek için bugünü bekleyen yaratıcı beyinler de sonunda suni zekâyla istediğine kavuşuyor.
Suni zekâ kullanılarak yapılmış sayısız görsel ve yazı bulunuyor. Antik çağlarda fikirlerini hayata geçirebilme şansına erişen insanların esin perileri, bugün suni zekâlar olmuşa benziyor.
İlham perisine ihtiyacımız mı var?
Antik Yunan’dan, sanatın altın çağlarına kadar sanat eserlerinde gördüğümüz esin perileri, yalnızca güzel duyu figürlere isim vermek için doğmamışlardı. Üretmek istiyoruz; dünyaya iz bırakmak, unutulmamak yada kendimizi ifade etmek için. İlham perilerinin ilk doğduğu günlerde de bu üretimi somutlaştırabilecek bir güce duyulan gereksinim söz mevzusuydu.
Yeni fikirlerin, tasarım ve icatların bizlere “periler” tarafınca gelmesini beklememiz benzer biçimde bugün suni zekâdan da fikir hamurumuzu şekillendirmesini ve somutlaştırmasını bekliyoruz.
İşte bugüne dek ürettiğimiz, çarpıcı suni zekâ örnekleri;
“Bana bir şarkı yaz, içinde yıllarım olsun.”
- The Illiac Computer “Excerpt From Illiac Suite For String Quartet”
Suni zekânın gerisine giderek başlamış olalım. 1957 senesinde Lejaren Hiller ve Leonard Isaacson’ın bir oda büyüklüğündeki bilgisayarlarıyla yazdıkları müziğe bir kulak verelim. Bugünü görselerdi bizimle gurur duyarlar mıydı acaba? 2016 doğumlu Miquela’yı görmüş olabilirsiniz.
Model, müzisyen, influencer ve oyuncu diyebileceğimiz suni zekâ robotu. Güncellemelerle daha neler meydana getirecek acaba?
Edebiyatta da durum beklediğiniz benzer biçimde.

Yazılı kaynaklarda da suni zekâ kullanımı oldukça yaygın. Şaşırtıcı bir örnek olarak büyük oranda suni zekâya verilen yönlendirilmelerle oluşturulmuş ilk roman diyebileceğimiz “Yazarın Ölümü” buna bir örnek.
İsmi de içimizi açmayan bu çalışmanın yazar koltuğunda Aiden Marchine takma ismiyle, Stephen Marche bulunuyor. Ortalama olarak %95’i suni zekâ tarafınca yazılan romanda bir cinayetin öyküsü mevzu ediliyor. (Merak etmeyin, yazarları öldüren bir suni zekânın öyküsü değil.)
Ürettiğimiz her şeyde bizlerden öncekilerin adımları üstünden ilerliyoruz.
Kolay çerçevede, suni zekâ da aynı yöntemi kullanarak öğreniyor ve bizim adımlarımızı hızlandırıyor.
Önümüze serilenleri iyi mi ve hangi amaçla kullanacağımız, ne açıdan bakacağımız bizlere kalıyor. Suni zekâ, yalnızca devasa bir bellek benzer biçimde insanlık tarihinden ona öğretilenleri önümüze seriyor; fakat şimdilik.
İster sanatçı ister zanaatkâr olsun insana en yakın, “yapaya” en uzak gördüğümüz emeklerimiz, makinelere öğretmeye çalıştığımız geçmişimizin “en biz” olan içerikleri. Doğru olan; suni zekâyı kullanırken bile, en oldukça “kendimizden koymak” benzer biçimde görünüyor.
Sizce suni zekâyla olan iletişimimizde sınırlarımızı aşıyor olabilir miyiz?



