Osmanlı’ya Getirilen İlk Otomobiller Niçin Yasaklandı?

Bugün sokaklara otomobil park edecek yer bulamayışımız, trafik sıkıntımız bir yana, Osmanlı Devleti’nde ulaşımın en mühim unsuru dört tekerlekli at arabalarıydı. Otomobil yerine at otomobilleri vardı fakat o da yalnızca zengin ailelerin evinin önünde dururdu.
Recaizade Mahmut Ekrem’in inceden inceye Osmanlı’da otomobil sevdasını anlattığı Otomobil Sevdası da halkın sefa aracı tutkularını yansıtıyordu. Fayton bile olsa halkın sefa aracı olan bu binekler, Göksu, Küçüksu, Fenerbahçe semtlerinde cirit atıyordu. Ta ki ilk zâtü’l-hareke Osmanlı sınırlarına girene kadar.
Otomobile zâtü’l-hareke diyen İstanbullular, ilk otomobille karşılaştıklarında takvimler 1895’i gösteriyordu. Kimileri, tekerlekle hareket eden bu araca şaşkınlıktan ağızları açık bakarken; kimileri de gavur icadı yada şeytanın otomobili demekten kendini alıkoyamıyordu.
“Kendiliğinden hareket eden” anlamına gelen zâtü’l-harekeyi devrin padişahı II. Abdülhamit kullanmamıştı.

II. Meşrutiyet ile I. Dünya Savaşı arasındaki dönemde (1908-1918) ülkeye gelen otomobil sayısı sınırlıydı. İstanbul’u baz aldığımızda, nazırların, paşaların, sefaretlerin ve zengin kişilerin otomobillerinin bulunduğunu söyleyebiliriz.
Bahsettiğimiz dönem içinde çeşitli markalarda 100-150 otomobil bulunuyordu. Bunlar; Almanya’dan Daimler, Mercedes, Benz, Puch; Fransa’dan De Dion Bouton, Delahey, Deloney-Belleville, Delage, Panhard le Vaseur, Hotchkiss, Renault; İtalya’dan Fiat, İngiltere’den Rolls-Royce ve Rapier kamyonuydu.
Osmanlı’ya ise ilk kez Lando tipinde Hotchkis ve Mercedes markalı iki otomobil, II. Abdülhamit’e getirilmişti.

Sultan Abdülhamit’in bazı yazarlara gore bu otomobillere evhamından dolayı binmediği söylenir. Abdülhamit ile ilgili bir çalışmada padişahların şoförlerinden söz edilirken kullanılan “II. Abdülhamit’in otomobillerini kullanan sürücü/ler hakkında herhangi bir kayda rastlanmamıştır” ifadesi, Padişah’ın saraya otomobil aldırmış olduğu ve otomobilleri bulundurduğunu gösteriyor.
Sadece II. Abdülhamit ve çevresindekiler bu tür icatlara sıcak bakmıyordu. Devrin zaptiye nezareti, padişaha bu tür yenilikleri isyancılar kullandığı takdirde tehlikeli vakalar olabileceğini aşılamıştı. Sultan da bu fikirlere saygınlık etmiş olmalı ki otomobillerle değil de faytonuyla gidiyordu her cuma selamlığına.
Osmanlı’da otomobilin tam olarak ilk ne süre kullanıldığı hala tartışılan bir mevzu.

Kaynaklar bizlere, otomobil ithalatına ilişik en eski kaynağın Rüsumat Dairesi’nin 1 tane zâtü’l-hareke hakkında verdiği iade sonucu bulunduğunu gösterir. Karara gore Fransa’dan İstanbul’a de-monte halde getirilen otomobil, gaz yağı ile çalışıyordu.
Aracın korkulu derecede gürültü çıkarması, halihazırda şehirde ulaşımı elde eden atları ürküttüğü için yolların tıkanmasına da sebep olmuştu. Bu sebeple getirilen otomobil iade edilmiş.
Iraklı bir hurma kralı, ilk otomobilin de sahibiydi. Züheyirzade isminde bu kral, Fenerbahçe’nin yeni sosyetelerindendi.

Üstü açık ve kırmızı otomobille Züheyirzade’nin (Zehirzâde olarak da geçer) kızları otomobilin keyfini sürüyordu. Refik Halit Karay, bu vakası şu şekilde anlatır:
“Biz İstanbul’da ilk otomobili 1895 senesinde Fenerbahçe’de gördük. Ihlamur’la Fenerbahçe arasındaki bir yerde, Zehirzâde denilen bir aile oturmaktaydı. Bu varlıklı Iraklının, Fenerbahçe’ye devam eden genç kızları günün birinde (Meşrutiyet’ten ilkin) bu piyasa yerine, o atsız arabalardan birine binip geldiler.”
Otomobili satan şirket, Züheyirzade’nin seyisine de sürücülük eğitimi vererek ilk sivil şoförünü yetiştirdi. Osmanlı sınırları içinde şoförlük meydana getiren acem seyis, otomobil sürme tarzından dolayı yurtdışında sürücülük eğitimi alan kişilerin alay mevzusu olacak ve Türk literatürüne “acemî sürücü” nitelemesini armağan edecekti.
Peki fakat Sultan Abdülhamit, otomobili niçin yasaklamıştı?

1900’lere girince İstanbul sokaklarında tek tük görülen otomobillere padişah asla sıcak bakmıyordu. Abdülhamit, genç ve deneyimsiz bir şehzade değil; kendini yetiştirmiş, yurtdışı seyahatlerinde bulunan ve teknolojik gelişimleri yakından takip eden biriydi. Sultan, tahta çıktığında Yıldız Sarayı’na ilgi alanına giren bu araçların bir kataloğu dahi gönderilmişti. Ta ki Abdülhamit’in endişelerini tetikleyen o vaka yaşanana kadar!
Sultan Abdülhamit’in tahta çıkışında 93 Harbi, Ali Suavi’nin darbe girişimi ve Mithat Paşa’nın kendisine karşı yürüttüğü komplolarla devlet sarsılmış durumdaydı. Bu olayların, onun saltanatında daima davranışlarında ölçülü olmasında büyük oranı vardı. Fakat kendisine düzenlenen suikast girişimi, bu köktencilik kararların fitilini ateşleyen şey oldu.
21 Temmuz 1905’te bir cuma günü Yıldız Camii’ye giden Abdülhamit’e suikast düzenlenmişti.

Cuma namazından sonrasında Sultan, aracına gitmeden ilkin Şeyhülislam Cemaleddin Efendi ile ayaküstü bir söyleşi gerçekleştirmiş oldu. Sohbeti bitince otomobiline yöneleceği sırada İstanbul’un her köşesnde yankılanan bir patlama meydana geldi. Patlama sebebi, Abdülhamit’in kullandığı faytona, Ermeni komitacılar tarafınca koyulan saatli bombaydı.
Sultan Abdülhamit, her zamankinden değişik olarak söyleşi esnasında oyalanması yardımıyla ortalama yüz kiloluk tahrip gücüne haiz bombanın hedefi olmaktan kurtuldu. Sadece bu olayın onda bıraktığı etkisinde bırakır bombanın etkisinden oldukça daha büyük olmuştu.
Sultan Abdülhamit, bu suikast girişiminden sonrasında şehirde at otomobillerinin kullanımına tedbirler getirirken otomobillerin kullanımını da yasakladı.
3. Ahmet’in kızı Fatma Sultan’ın gelin otomobili. (Topkapı Sarayı Müzesi’nden)
II. Meşrutiyet’in 1908’de ilanı bununla beraber özgürlük sağlanan bir sorun de zâtü’l-harekeydi. İstanbul’da bilhassa gayrimüslim ve zenginlerin dikkatini cezbeden bu otomobillere artık Türkler de haiz olmaya başladı.
Abdülhamit’in yasaklamasına karşın tek tük gene kullanılan araçlar, özgürlüğün sağlanmasıyla artık tamamen hürriyete kavuşmuştu.
Aslen İstanbul sokaklarında otomobil, bir gereksinim değildi.
İlk trafik ışıklarının 1950 yılı sonrası geldiğini düşünürsek İstanbul’da otomobil kullanmak, insanoğlu için bir lüksü simgeliyordu. Ek olarak İstanbul sokakları,zâtü’l-hareke için de uygun görülmüyordu.
Yalnızca Osmanlı Süreci’nde değil; Cumhuriyet kuruluşunda da vasıta sahibi olmak lüks sayılıyordu. İsmet İnönü’nün eşinin toplu taşıma kullanımı ve basına da yansımıştı. 1960’lara kadar da bu durum devam edecekti.
**
**
Eski bir fotoğrafta ya da bir filmimizde sokaklarda görünen tek tük otomobiller, Türkiye’nin otomobil tarihiyle ilgili bizlere ipuçları verebilir. Bir yanda duyduğu müthiş kaygı sebebiyle otomobilin ülkeye girişini geciktiren bir padişah; diğer yanda ise arnavut kaldırımlı taş sokaklarda otomobil için uygun olmayan İstanbul semtleri, bizlere namıdiğer zâtü’l-harekenin niçin ülkeye geç girdiğini açıklar bir tablo sunuyor.
Kaynak: Osmanlı İstanbulunda Otomobil, Türk Toplumu ve Otomobil
![Türkiye’deki Toplam Otomobil Sayısı Açıklandı [Güncel] 2 Türkiye’deki Toplam Otomobil Sayısı Açıklandı [Güncel]](https://kitapbar.com/wp-content/uploads/2025/12/1766839569_700x400-390x220.jpg)


